Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ramazan'ın Ölen Sanatı; MAHYA

Mahya Ramazan ayına mahsus olmak üzere, çifte minareli camilerde, iki minare arasına gerilen iplere kandiller veya elektrik ampulleri asılması suretiyle yazılan yazı veya çeşitli motifler. Mahya, Farsça bir kelimedir. Lügatte, yalnız Ramazan ayına mahsus olmak itibariyle buna “aylık” manasına “mahya” denilmiştir. Aslı “mahiye” dir. Beşikörtüsü gibi çatılarda, damın iki meyilli yüzlerinin birleştiği yere de yanlış olarak “mahya” denilmektedir. Dam sularını iki tarafa akıtan bu oluklara, “su” manasına gelen “mahiye” denilir. Tarihi bilgilere göre; Çifte minareli camilere mahya kurulması Sultan Üçüncü Ahmet Han devrinde (1673–1736) ortaya çıktı. Bu devirde on iki sene kadar sadrazamlık yapmış olan Damad İbrahim Paşa, 1719 senesinde çifte minareli camilere mahya konulmasını sağladı. İslam dininde bildirilmeyen ve yeri olmayan bu iş sonraları bir sanat dalı haline getirildi ve yaygınlaştı. Mahyalar her ramazan ayında büyük camilerin ka
Fasık: Allah(c.c.)'in emirlerine aykırı davranan, günahkâr, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimse. Arapça "Fe-Se-Ka" kökünden gelmekte olup ism-i fâil kalıbındandır. Lügatte, çıkmak manasına gelir. Daha özel bir anlam ile "olgun hurmanın kabuğundan dışarı çıkmasına" denir. Istılahta ise, Allah’a itaati terk edip O'na isyana dalmaktır. Yani kısaca ilâhi emirlerin dışına çıkmaktır. Biraz daha geniş anlamıyla büyük günah isleyerek veya küçük günahta ısrar ederek hak yoldan çıkan, dinin hükümlerine bağlanıp onları kabul ettikten sonra o hükümlerin tamamını ya da bir kısmını ihlâl eden anlamına gelmektedir. (Fahrüddin er-Râzî, Tefsîru'l-Kebîr, II, 91; Râgib el-Isfahâni, el-Müfredat, 572; Elmalılı Hamid Yazir, Hak Dini Kur'an Dili, I, 282). Nitekim Kur'an-i Kerim’de Kehf suresinin 50. ayetinde Allah(c.c.)'in emrinden çıkarak O'na secde etmeyen şeytan için "Feseka an emri Rabbih: Şeytan Rabbinin emrinden çıktı

Birazda Bizden

BAYRAK ALTINDA Bu gün genç, ihtiyar, kadın, kız, kızan, Uzanıp yatsak da çardak altında, Boruyu çalınca yarın borazan, Hemen toplanırız bayrak altında. Bizi hiç tasalı görmez bu yerler; Yiğitler, ölürken bile gülerler, Yeter ki yaşayan er oğlu erler, Bizi çiğnetmesin ayak altında. Kalbimiz çırpınır yurdu andıkça, Gözlerde zaferin nuru yandıkça; Üstünde bu bayrak dalgalandıkça, Gönlümüz rahattır toprak altında. Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

30 AĞUSTOS 1922

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu. Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. Böy-lece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oluyordu. TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve p
Müteşabih = Birbirinden Fark edilemeyecek şekilde keyfiyet bakımından birbirine benzeyen şeylere denir. Teşabih = İki şeyin aynı seviyede benzeşmelerine denir. Şebih = Renk, adalet ve zulüm gibi nitelik yönünden çeşitli benzeşmeler için kullanılır. Muhkem = Sağlam, Güvenilir, Dayanıklı, Sağlamlaştırılmış anlamlarında kullanılır. "O, sana Kitab'ı indirendir. Onun(Kur'an'ın) bazı ayetleri Muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleride Müteşabihtir. Klaplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih ayetlerinin peşine düşerler. oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizdendir derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar." (Ali İmran - 7)

Yumurta Sanatı

Yumurta Sanatı Uzmanı Franc Grom her bir yumurta üzerinde yaklaşık 2500-3000 delik açarak yarattığı eserlerini satarak hayatını sürdürüyor. Sanatçı bu ilginç eserlerini Geleneksel Slovenya tasarımlarından esinlenerek oluşturuyor. Yumurta kabukları na binlerce düzgün delik açmak muntazam eller ve aşırı bir sabır gerektiriyor. Delikleri açarken elin bir anlık sallanması bile eserin çöpe gitmesi anlamına geliyor.
PENCERE KENARI İleri derecede hasta iki adam aynı hastane odasındaydılar. Adamlardan birinin her ögleden sonra 1 saatliğine oturmasına izin veriliyordu, cigerlerindeki suyun süzülmesi için. Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı.Diğer hasta ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı. Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eşlerini, ailelerini, evlerini,işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anlatırlardı birbirlerine. Pencerenin yanındaki hasta, her ögleden sonra oturmasına izin verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak geciriyordu. Diğer hasta hep bir sonra ki günü iple çekmeye başlardı, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için. Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu.Ördekler ve kugular g ölde yüzerken çocuklar model bot'larini suda yüzdürüyorlardı. Genç aşıklar, gökkuşağının tüm renklerindeki çiceklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı.Ulu ağaclar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin
Bir kaç manzara resmi ile başlamak istiyorum. Bu sıcak günlerde sıcak yaz resimleri ekliyorum.
MERHABA Arkadaşlar yeniden aranıza döneceğim bekleyin uzun zamandır ihmal ettim sayfamı ama çok güzel yazılarla ve bu sefer daha ciddi yazılarla aranızda olacağım, bekleyin. Herşeyin Gönlünüzce Olması Dileklerimle