Ana içeriğe atla

HOUSTON BİR PROBLEM VAR!





Yıl 1970. Nisan ayı.
Nasa, 69'da yaşanan heyecanın bir yenisini başarmaya, insanoğlunu bir kez daha Ay'a ayak bastırmaya çalışır. Fırlatma günü yaklaştıkça herşey tekrar gözden geçirilir, hiçbir hata olmaması için büyük bir özen gösterilir.
Kennedy'deki herkes ve tüm astronotlar son derece heyecanlıdırlar. Ancak bir sorun vardır; dünya onların bu heyecanını pek paylaşmıyordu.



İnsanların Ay'a inmesi, orada araştırmalar yapması, insanlık için büyük ilerlemeler kaydetse de artık kimsenin ilgisini çekmiyordur. Dahası, uzayla ilgili görüntülerin televizyon ratingleri bile düşmüştür. Televizyon patronları popüler komedi şovlarını yarıda kesip uzaydan görüntüler yayınlamak niyetinde değillerdir.
Ne var ki, uçuş başladıktan iki gün sonra her şey değişir. Uzay aracında çıkan arıza nedeniyle astronotların hayatlarının tehlikeye girmesi, bir anda medyanın ilgisini çeker.
Apollo 13'ün Ay yolculuğu, önce bir ulusu, sonra da tüm dünyayı ilgilendiren bir drama haline dönüşür.


"Lucky 13", 11 Nisan günü saat 13:13' te fırlatılır. Kumanda modülü "Odyssey" de üç astronot bulunur.
Komutan Jim Lovell.
Ay modülü pilotu Fred Haise.
Kumanda modülü pilotu Jack Swigert.


Önceleri kimseye bir şey ifade etmeyen bu isimler, kısa bir süre içinde bir efsane haline gelirler. Her şey bir devre anahtarına dokunulması ile başlar.










20 yıl sonra aranan yönetmen Ron Howard, içinde Oscar ödüllü Tom Hanks'in de yer aldığı bir kadro ile bu hikayeden hasılat rekorları kıran bir film yaratır. (Apollo 13 film)
Film ve unutulmaz repliği "Houston, bir problem var" hafızalara kazınır.


13 Nisan günü akşam 9:00'da, Apollo 13 Dünya'dan 205 bin mil uzakta bulunuyordur. Mürettebat, Nasa'dan başka hiçbir yerde izlenmeyen ( oysa astronotlar tüm dünyanın kendilerini izlediğini sanırlar.) bir televizyon programını henüz bitirmiştir.






Jack Stigert, oksijen tanklarının birindeki fanı açmak için anahtara dokunur. Denemeler sırasında bu yüzlerce kez yapılmıştır. Ancak bu kez her şey farklıdır.
Swigert, anahtara dokunur dokunmaz, kabinde bir patlama ve sarsıntı meydana gelir. Mürettebat olanlar karşısında ne yapacağını şaşırır.
Yolunda gitmekte olan herşey birer birer rayından çıkmaya başlar. Ana alarm ışığı yanmaya başlamıştır. Uyarı gösterge panelindeki ışıkların yanıp sönmeleri ise aynı bir yılbaşı ağacını çağrıştırır.
Güç ve oksijen göstergelerinin ibreleri çılgınca değişir. Bir başka sorun da yol göstergelerinde yaşanır. Apollo 13, sanki bilinmeyen bir güç onu yolundan çıkarıyormuşçasına, tıpkı bir sarhoş gibi sendelemeye başlar.
En kötüsü, kılavuz bilgisayarın da yönünü kaybetmiş olmasıdır. Komutan Lovell, geçirdiği bir kaç saniyelik şaşkınlıktan sonra mikrofona şu sözleri söyler:
" Houston, bir problem var."
Apollo 13, Ay'a doğru hızla ilerlerken, her saniye evden 1 km daha uzaklaşır. Her geçen dakika gemiden birkaç parça dökülürken, ne kapsüldekiler, ne de merkezde bulunan kontrolörler buna neyin neden olduğunu anlamışlardır.
Görüş alanları, kumanda modülünün öne bakan küçük üçgen pencereleri ile sınırlı olan astronotlar, o an için kendilerini korumakta olan gemiyi tamamen göremiyorlardır. Astronot ve kontrolörler, geminin durumunu sadece kadranlar ve pc monitörleri aracılığıyla görürler.

Ne var ki, bu kez Apollo 13'te her şey kötü gidiyordur. Houston'daki kontrolörler, karmakarışık ekranlarına şaşkın gözlerle bakmaktan başka hiçbir şey yapamazlar.






Kapsülün arkasındaki "servis modülü" nde, ana roket motoru ve ona bağlı tanklar bulunur. Daha küçük, ancak aynı derecede önem taşıyan "kriyotenik" (son derece soğuk) depolarda sıvı hidrojen ve oksijen vardır.
Bunlar elektrik üreten ve yan ürün olarak da içme suyu çıkaran 3 adet "yakıt hücresi" ne pompalanır.
Kumanda modülündeki tüm sistemlere güç veren işte bu yakıt hücreleridir.
Apollo 13 yola çıkarken, her 3 yakıt hücresinin de hiçbir sorunu yoktur. Ancak, patlamadan hemen sonra, hayati önem taşıyan bu hücrelerden ikisi neredeyse ölür, üçüncüsü ise hızla kötüye gider.
Odyssey'in tüm elektrik gücü tükenmek üzeredir. Durumun böyle devam etmesi halinde, kısa bir süre sonra motor bir daha ateşlenmeyecek, tüm bilgisayarlar devre dışı kalacak ve hayati önem taşıyan kılavuz cayroskoplar çalışmayacaktır.




Lovell, Haise ve Swigert ise uzayda ölüme terkedileceklerdir.
Hepsinden kötüsü, ana ve yedek oksijen tanklarının basınç kaybetmesidir. Tam o sırada Lovell'in gözü yan camlardaki görüntüye takılır. Kontrol panelinde hiçbir zaman göremeyeceği bir bilgi yakalar.
" Houston, bana öyle geliyor ki, uzaya bir şey yayıyoruz. Bu bir çeşit gaza benziyor..."
Apollo 13 hızla ölüme yaklaşıyordur.
Böyle durumlarda uzayda uygulanacak ilk kural, emin olmadıkça hiçbir yapılmaması ve seçeneklerin dikkatlice gözden geçirilmesidir.
Tek iyi olan şey, geminin halen yolunda ilerliyor olmasıdır. Apollo'nun bir uçak gibi yere çakılma ihtimali olmadığından, bu problemleri anlayabilmek ve düzeltebilmek için yeterli zamanları vardır.
Ancak bu sefer durum o kadar ciddidir ki, her geçen saniye uzaydakilerin aleyhine işliyordur. Güç olmaksızın, kumanda modülü birkaç dakika içinde ölecektir. Kumanda modülü olmadan da yolculuk sonunda geminin Dünya atmosferine girme şansı yoktur.
O sırada Houston ve Lovell ortaya bir öneri atarlar; kumanda modülünü dinlemeye alacaklardır, böylece belki yolculuk sona erdiğinde bir iyileşme olabilir umudunu taşırlar.
Yolculuğun kalan kısmında ise cankurtaran olarak "Ay modülü" kullanılacaktır. Geri kalan son elektriği geri dönüşte kullanılmak üzere saklamak için, Swigert'in kumanda modülünü devre dışı bırakması gerekir.



Lovell ve Haise, hasar görmemiş olan Ay modülünün içine girerek onu yeni görevi için hazırlamak zorundadırlar. Ay modülünün asıl görevi, iki astronotu, 80 millik bir yükseklikten Ay yüzeyine taşımak ve onları bir günden fazla bir süre yaşattıktan sonra bir cankurtaran haline dönüşerek, üç astronotu Ay'ın etrafındaki 300 bin mil boyunca ve Dünya'ya dönüş yolunda taşımaktır.
Yapılması gereken, sadece 2 saat içinde güç vererek onu yeni görevine hazır duruma getirmektir. Normalde bu işlem 4 saat alıyordur. Daha sonra ise gitgide kuvvetten düşmekte olan kumanda modülü bilgisayarından, Ay modülü bilgisayarına yön bilgilerini aktarmaları gerekir. Bunun içinse sadece 15 dakikaları vardır. Bu işlem, Ay çevresinde ve Dünya'ya dönüş yolunda onlara yardım edecek olan motoru harekete geçirmek için gereklidir.
Aslına bakılırsa, her şey bir kabustan farksızdır. Kumanda modülünün ana yolculuk ekseni önden arkaya doğrudur; Ay modülününki ise yukarı ve aşağıya doğru.
Lovell, bilgileri girmeden önce yol gösteren işaretleri bir tükenmez kalem ve defter aracılığı ile kaydeder. Artık tek bir dakikanın bile büyük bir önemi vardır.
Swigert, kumanda modülündeki en son düğmeye de dokunarak tüm ışıkları söndürür. Kapkaranlık kalan kabine bir anda uzayın soğuğu dolar. İki gün sonra ışıkların tekrar gelmesi için dua eder ve sonra Ay modülüne giden tünele girer.
Astronotlar, oksijenlerinin ve gücün her geçen saniye azalmakta olduğunu farkedebiliyorlardır. Ancak, buna netin neden olduğu açıklık kazanmamıştır.
70 Nisanının o dakikalarında Nasa mühendislerinin tek amaçları, uzayda yol almakta olan astronotları geri getirebilmektir. Astronotların yaşamını tehlikeye atan hatanın ne olduğunun bulunması birkaç aylık araştırmadan sonra belirlenecektir.
Kesin olan tek şey, hatanın ne olduğu bulunmadan Nasa'nın başka hiçbir uzay aracı fırlatmayacağıdır.
Ayrıntılı bir incelemede sonra hatanın meydana geldiği servis modülü olan "Exhibit A" nın uzayda kaybolduğu ve bulunma şansının olmadığı öğrenilir.
Biraz daha derine inildiğinde, tüm olanların 5 yıl öncesindeki bir hataya uzandığı anlaşılır.
1965 yılında, üretici firma North American Rockwell, servis modül sistemlerinde bir değişiklik yapar. Orjinalinde 28 voltluk bir elektrik kaynağı ile çalışan sistem, 65 voltla değiştirilir.
Sistem için parça sağlayan yüzlerce küçük şirkete bu durum bildirilir ve gerekli değişiklikler de yapılır.
Bir küçük termostat anahtarı hariç...
Binlerce teknik dökümanın arasında unutulan bu küçük ayrıntı, 1970 yılında meydana gelen korkunç olayın tek sorumlusudur.




21 ekim 68 günü, Los Angeles, Downey'de bulunan Rockwell fabrikasında, kumanda ve servis modülleri ile ilgili son bir toplantı yapılır. Apollo 10' da (Ay modülünün test edilmesinde kullanılan uçuş) kullanılacak olan oksijen tankı, yanlışlıkla 5 cm. kadar destek ayaklarının üzerine düşer.
Görünürde hiçbir iz bırakmayan bu düşüş üzerine Rockwell tankı, incelenmesi için tekrar bakıma aldırır. Bu arada, Apollo 10'a da yeni bir tank konur. Testlerden geçtikten sonra bir sorun olmadığına karar verilen eski tank da yeni bir uçuş için programlanır. Yeni uçuşun adı ise "Apollo 13" tür.
70 yılının nisan ayında Apollo 13 uçuşa tamamen hazırdır. Satürn V motorunun üzerine konan uzay aracı, son deneme testinden (CDDT, Countdown Demonstration Test) sonra yolculuk başlayacaktır. Son deneme rokette her şeyin yolunda gidip gitmediğini gösterecek, tanklarda sorun olup olmadığını ortaya çıkaracaktır. Testin tamamlanmasının ardından teknisyenler sistemleri boşaltmak üzere hazırlıklara başlarlar. Ancak, soğuk tankların birindeki süzme sübaplarında bir sorun vardır.
Bu, 68 yılında Downey'deki 5 cm düşüşün sonucudur. Sonuç olarak, çok soğuk sıvı oksijen dışarı çıkamıyordur.




27 mart günü, Apollo 13'ün kumanda modül pilotu olan Ken Mattingley, deponun içindeki ısıtıcının kullanılarak oksijenin kaynatılması emrini verir.
Ne var ki, son sağlık testlerinde kızamık olduğu söylenen Mattingley uçuştan alınır. Son anda yapılan bu değişiklik Mattingley'in koltuğuna Jack Swigert'ı getirir. Ancak servis modülünde Ken'in Jack için hazırlamış olduğu ufak bir sürpriz vardır.
Bu sürpriz, o küçük termostat anahtarıdır.
Dünya etrafında 2, Ay'a yapılan 4 başarılı uçuşta bu anahtar hiç hata yapmamıştır. Geri sayım sırasında bu anahtardan istenen, oksijen deposunun içindeki oksijen kaynadıkça içerideki ısıtıcının fazla ısınmasını önlemektir.



Ancak 28 volta göre ayarlanan bu anahtar, servis modülünün yeniden düzenlenmiş elektrik sisteminden gelen kuvvetli 65 volt ile karşılaşınca her şey birden değişiverir. 10 yıl önceki genel yenilemede yapılan bu küçücük hata, büyük bir felakete neden olur.




Elektrik akımı hızla ısıtıcının içine dolarken, onu durdurabilecek hiçbir şey yoktur. Teknisyenlerden hiçbiri, normal sıcaklığı 85 derecenin altında olması gereken yarı boş deponun içindeki sıcaklığın 537 dereceye ulaşmakta olduğunun farkına değillerdir.
Sıcaklık, olması gerekenin çok üstündedir. Deponun elektrik sistemi üzerindeki izolasyon yandığı ve bir kısmı kül olduğu için, çıplak teller ortaya çıkar. Dışarıdan her şey normal görünür; depo boştur, ısıtıcılar kapatılır ve depo tekrardan soğumuştur.
11 nisan günü, uzay aracına taze oksijen, hidrojen ve yakıt yüklenerek fırlatılmaya hazır konuma getirilir. Sorun olan depoya ikinci kez elektrik akımı geldiğinde, Apollo 13 Dünya'dan 205 bin mil uzakta bir yerlerdedir.
Swigert, sıvı oksijenin eşit olarak dağıtılmasını sağlamak için fanı açar. Bu hareket, çıplak tellerin birbirlerine daha da yaklaşarak kıvılcım oluşturmasına neden olur. Sıvı oksijen, kıvılcımın etrafında gaza dönüşerek alev alır ve bu da nir anda çevredeki sıvı oksijenin daha büyük bir bölümünü gaza dönüştürür.
Depo, bir bombadan farksız duruma gelir. Swigert düğmeye dokunduktan sonra sadece 16 saniye sonra büyük bir patlama olur. Patlama, diğer sistemlerden boru tesisatının da kesilmesine neden olur. Bu da sürekli ve gitgide kötüleşen bir sızıntıyla sonuçlanır.
Gaz kaçağı, gemiyi yöneten roket gibi Apollo'yu yolundan çıkarır. Odssey'in gücünü üreten yakıt hücrelerinin depolar beslediğinden, sarsıntıdan sonraki ilk belirti, elektrik dağıtım şebekesinde voltajın düşmesi olur.
En büyük problem güç kaybıdır. Yakıt hücrelerinden fayda olmadığından, yapılması gereken tek şey, Ay yüzeyine yapılacak olan ufak bir gezintiye yetecek kadar olan kısıtlı pil kaynağından yararlanmaktır.
En zoru da, arızalı aracı yoldan çıkarmadan Dünya'ya geri götürebilmektir. Bunu başarabilmek için Ay modülünün motorunun kullanılması gerekir ki, bu motor da tamamen başka bir amaç için üretilmiştir.

İki seçenek vardır.
İlk seçenek: astronotların 2,5 gün içinde Dünya'ya dönmelerini sağlayacaktır; ancak, tüm yakıtı kullanıp, zaten sınırlı olan su rezervlerini tamamen tüketilmesi söz konusudur.






İkinci seçenek ise: eve dönüşü 4 güne çıkarır. Ancak, yakıtın hepsini kullanmadığından, ileride olabilecek rota düzeltmeleri için yeterli yakıt bırakır.
Birinci seçenek eve daha çabuk dönme imkanı tanımasına karşın, "Hepsi, ya da hiçbiri" fikrini uygulamak istemezler.
Patlamadan 6 saat kadar sonra sabah saat 2:43'te, Lovell motoru ateşler ve Apollo 13 Dünya'ya doğru yola çıkar. Yerdeki kontrolörler ise, Ay modülüne su, oksijen ve elektrik sağlayabilmenin yollarını ararlar. Ay modülü, 2 kişiyi 145 saat besleyebilecek, 3 kişiyi ise 100 saat idare edebilecek şekilde düzenlenmiştir.
Uzay gemisinde yeteri kadar oksijen vardır; kapılar sıkıca kapalı tutulduğu sürece oksijen sıkıntısı çekilmeyecektir.
Su konusuna gelince işler değişir. Mürettebat bir süre susuz idare edebilir. Ancak su, Ay modülünün elektronik cihazlarını serin tutmaya yarar. Gemideki su ancak 54 saat idare edebilecek kadardır. Su bittiğinde ise elektronik cihazlar çok fazla ısınıp devre dışı kalacaktır.
Ay modülündeki pillerde 2000 amp/s enerji mevcuttur. Kazadan önce, mühendisler Ay modülünün güç harcamasını minimum 20 amp/s olarak hesaplarlar. Bu da geriye 100 saat kaldığını gösterir.
Ancak, yolculuğun sonunda devre dışı olan kumanda modülünü yeniden harekete geçirmek için pillerin gücü kullanılmalıdır.
Bu nedenle güç harcaması, en fazla 15 amp/s olmalıdır.




Houston'daki mühendis ekibi işe yaramayan sistemleri kapatır ve kabindeki sıcaklık düşer. Buğu oluşmaya başlar. Her şeyden habersiz olan astronotlar bir an önce eve dönmekten başka bir düşünmüyorlardır.
Su, oksijen ve gücü denetleyen genç bir mühendis, problemin ilk farkına varan kişi olur. Verileri tekrar gözden geçiren bu mühendis, vakit kaybetmeden Uçuş Yöneticisi Gene Kranz'a gider.
Astronotların oksijenleri fazlasıyla yeterlidir. Ancak, eve dönemeden, çıkardıkları karbon-dioksitten zehirleneceklerdir.
Ay modülü filtreleri, karbon-monoksiti ortadan kaldırmak içinkimyasal bir tepkime kullanmak üzere üretilmiştir.
Ve 3 kişiden çıkan karbondioksiti, normalinin iki kat fazla süreyle emecek kadar lityum hidroksiti çermiyordur.
Kumanda modülü hava temizleyicileri de aynı sistemle çalışır. Ancak, burada kullanılan, süzgeçlerinin şekilleri Ay modülünün hava sistemine uymuyordur.
Bu sorunu, Dünya'da masa başında çalışmalar yapanlar çözer.
Önlerindeki masada Apollo 13'ün iç kısmının bir maketi bulunan ekip, yoğun bir çalışmanın sonunda ellerindekileri birleştirerek, kumanda modülü süzgecindeki lityum hidroksiti kullanan bir filtre üretmeyi başarırlar.




Sonunda herşey yoluna girer. Lovell, Haise ve Swigert, sonunda kumanda modülünün içinde okyanusa düşmeyi başarırlar. Kurtarma gemisi okyanusa düştükleri alandan 6,5 km uzakta onları bekliyordur.








Apollo 13, Houston saatiyle 13:13'te fırlatıır ve 13 Nisan'da Ay çekim alanına girmesi planlanır. Bu olaydan sonra Amerika'da hiçbir uzay mekiğine 13 sayısı verilmez.
Apollo 13 mürettebatı Ay'a ayak basma şansını elde edememiştir. Ancak, Ay'a gidebilmiş olsalar belki de bu kadar ünlü olamayacaklar ve kamuoyunun ilgisini bu kadar çekemeyeceklerdir.

http://www.hafif.org/yazi/apollo-13



Yorumlar

  1. Harbiden iyi filmdi. üstteki bilgilerde etkileyici. ellerine sağlık

    YanıtlaSil
  2. Tom Hanks olurda film güzel olmaz mı?İçinde blunduğu filmler hep kalite....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mangalda Tavuk Ciğeri

  Merhabalar, nasılsınız arkadaşlar. İnternette aradığınız zaman çoğu tarifte ciğeri sote olarak yaparlar. Ben daha önce hiç tavuk ciğeri alıp yapmayı denemedim ve aslına bakarsanız hiç tavuk ciğeri yememiştim. Marketlerde hazır paketlerde satılan tavuk ciğerinden bi paket alıp denemek istedim ama sote olarak yapmaktan bahsetmiyorum. Acaba dedim bunun mangalda pişeni nasıl olur? Denedim oldu.... Marketten aldığınız tavuk ciğerin içinden yürekleri de çıkıyor. Ciğerleri kuş başı doğrayıp güzelce yıkadıktan sonra biraz kekik ve kimyonla karıştırdıktan sonra kenara bırakıyoruz. Ben ciğerlerin bir kısmını sote için ayırdım. Sotelik olanların üzerine biraz kekik ve unlayıp kenara koyuyoruz.  Soğanları ince kıyıp tuzlayıp elimizle ovalayıp dinlenmeye bırakıyoruz.  2-3 orta boy patatesin kabuklarını soyup 4 e bölüp düdüklü tencere içerisinde suya atıyoruz. Üzerine biraz tuz, kekik ve 2-3 kaşık zeytinyağı ekleyip kapağını kapatıyoruz.  Diğer tarafta ev yapımı gün hamuru makarna haşlıyoruz. Pişe

Minyatür Sanatı

http://www.unutulmussanatlar.com/2012/07/minyatur-sanat.html Minyatür Sanatı    Osmanlıda Minyatür Batı dillerinde bir nesnenin küçük boyutlardaki örneğini belirten "Minyatür" sözcüğü, zamanla kitap resmi için kullanılan bir terim halini almıştır. Eski Türk kaynakları kitap resmi için "Nakış", "Tasvir"; minyatür ressamı için de "Nakkaş", "Musavvar" gibi sözcüklere yer verirler. Surname nedir?  Tıklayınız... 8. ve 9. yüzyıla ait olan ve günümüze gelmiş Türk resim sanatının örnekleri arasında, duvar resmi ve figürlü işlemelerin yanında minyatürler de bulunmaktadır. Türklerin eski yurtları Orta Asya'da, Türkistan'da yaşadıkları döneme ait olduğu düşünülen minyatür örnekleri hala Topkapı Sarayı arşivlerinde bulunmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman'ın Şeyh Abdüllatif'i Kabulü (Hünername) Fatih Sultan Mehmed döneminden, 19. yüzyıla uzanan döneme ait ise çok sayıda minyatür eser günümüze ulaşmıştır. Fatih Sultan M

Popüler Optimist Nedir?

   Bazı kadın ve erkekler çok hareketli, şakacı ve devamlı tebessüm etmeyi başarabilen popüler optimist tiplerdir. Bunların kişilik özellikleri :   Arzusu : Eğlenmek, gününü gün edip, zor işleri başkalarına yaptırmaktır. Duygusal İhtiyaçları : İlgi, şefkat, onay ve kabul görmek. En Güçlü Yönleri : Bilgisi olsun olmasın, her yerde her zaman her şey hakkında konuşabilir. coşkulu bir kişiliğe , iyimserliğe, espri duygusuna, öykü anlatma yeteneğine sahiptir. insanlardan hoşlanır. En Zayıf yönleri: Düzensizdir, ayrıntıları ya da isimleri hatırlayamaz, abartır, hiç bir şey hakkında ciddi değildir. işlerin yapılmasında başkalarına güvenir; kolay aldanır ve saftır. Bunalıma Girdiği Zaman : Yaşam eğlenceli değildir ve hiç kimse onu sevmiyordur. Korktuğu Şeyler : Sevilmemek, sıkılmak, saate bağlı olarak yaşamak ya da harcadığı paranın kaydını tutmak. Hoşlandığı İnsan Tipi : Dinleyen, gülen, öven ve onaylayan. Hoşlanmadığı İnsan Tipi : eleştiren, esprilerine yanıt vermeyen, kendisinin şirin olduğ